13 Eylül 2024 Cuma

Birleşik cephe; kiminle birlikte, kime karşı?

 *: 18. Karaburun Bilim Kongresi’nde yapılmış aynı başlıklı sunumun gözden geçirilmiş tam metnidir.

Temsili demokrasinin krizi gittikçe derinleşiyor. 1789 Fransız Devrimi’nin ve onun tarafından temsil edilen ideallerin beşiği olan Fransa’da 2024 yılında yapılan seçimden en fazla oyu alan sol blok yerine, merkez sağ partilerin adayı durumundaki Michel Barnier Cumhurbaşkanı Macron tarafından başbakan olarak atandı.

Michel Barnier’in Fransız aşırı sağ siyasetçi Le Pen tarafından da göç ve güvenlik gibi önemli konularda fikir birliğinde olmaları koşuluyla destekleneceği belirtiliyor. Avrupa’nın diğer ülkelerinde de aşırı sağ partilerin konumunun güçlendiği görülüyor. Avrupa genelinde aşırı sağcı, ırkçı, neo-faşist siyasi partiler son dönemde güç kazanarak iktidar geldiler ya da ana muhalefet partisi oldular. Asya, Afrika ve Güney Amerika’da ise burjuva demokratik parlamenter sistem 1970’li yıllardan bu yana askeri darbelerle kesintiye uğruyor. Bu gelişmeler tarihi bazı gelişmeleri anımsatıyor. Bulgaristan Komünist Partisi’nin eski önderi Georgi Dimitrov’un faşizme ilişkin yaptığı bir değerlendirmede bütün burjuva devletlerinin eninde sonunda ya bir hükümet darbesi ile ya da "barışçı" bir yolla faşizme geçtiklerini belirtmişti. Dimitrov’un 1930’lu yıllar için yapmış olduğu bu değerlendirmenin günümüz için de geçerli olduğu söylenebilir.

Faşizmin nesnel nedeni olarak kapitalist birikimin krizi

Faşizan siyaset akımlarının yükselişine tanık olduğumuz günümüz koşullarında Marksizmin çeşitli çizgilerinin savunucuları tarafından konuyla ilgili ortaya konulmuş görüşleri hatırlamakta fayda var. Marksizmin ana akımının temsilcisi 3. Enternasyonal (Komintern) ve onun etkili isimlerinden olan Dimitrov tarafından faşizm, işbaşındaki finans kapitalin en gerici, en bağnaz ve en emperyalist unsurlarının açık zorba diktatörlüğü olarak tanımlanmıştı. (1, s: 134)  Dimitrov’a göre faşizm, büyük burjuvazinin diktatörlüğünden başka bir şey değildi. (1, s: 175) Komintern ve Dimitrov’a göre burjuvazinin faşizme gerek duymasının nedeni emperyalist çevrelerin krizin bütün yükünü emekçi halkın omuzlarına yüklemeye çalışmasıydı. (1, s: 133.) 



Faşizmin günümüzdeki yükselişinde de, kesintiye uğramış olan kapitalist birikim sürecinin önünün açılması için yönetici sınıflar tarafından atılan adımlar etkili oluyor. Ancak faşizmin yükselişinin tek başına kapitalist birikimin krizi tarafından belirlenen nesnel etkenlerle açıklanması yeterli olmaz. Marksizmin tarihsel olarak birbirinden farklı çizgilerinin temsilcilerine göre faşizmin yükselişinde nesnel etkenlerin yanı sıra işçi sınıfının siyasal mücadelesinde zayıflıklara yol açan ideolojik ve politik etkenler de etkili oluyor.  

Faşizmin öznel nedeni olarak işçi sınıfının ideolojik yetersizliği

Komimtern’in IV. Kongre’sinin Genişletilmiş III. Oturumunda konuşan Clara Zetkin’e göre faşizm sadece askerî yoldan yenilemezdi ve onu ideolojik ve politik olarak da dize getirmek zorunluydu. Clara Zetkin, faşizmin Rusya’da başlatılmış olan devrimi devam ettirmediği ve daha ileri götürmediği için proletaryanın çekmek zorunda kaldığı bir ceza olduğunu belirtmişti. (2) Faşizmin ortaya çıkışının nesnel ve öznel etkenlerine dikkat çeken kişiler arasında Lev Troçki de bulunmaktaydı. Troçki’ye göre, faşizmin yükselişinin iki nedeni vardı: (a) çok ciddi toplumsal kriz, (b) proletaryanın zayıflığı. Proletaryanın zayıflığının da kendi içinde iki nedeni vardı: Alman Sosyal Demokrasi’nin (SPD) kapitalizmin bir ajanı olarak işçi sınıfı içindeki etkisi ve Alman Komünist Partisi’nin (KPD) işçi sınıfını birleştirmedeki başarısızlığı. (2)


Dimitrov’a göre faşizmin yükseliş döneminde yapılacak seçimin burjuva iktidarı ile işçi sınıfı iktidarı arasında değil, burjuva devlet ile faşist devlet arasındaydı


Faşizmin yükselişinde nesnel etkenlerin yanı sıra öznel etkenlerin rolüne Dimitrov tarafından da değinildiği görülmektedir. Dimitrov’a göre Avrupa’da 1918-1920 devrimci eylemlerinin başarılı olamamasının ve 1930’lu yıllarda görünüşte en demokratik ülkelerde bile, faşizm işçi sınıfını tehdit etmesinin nedeni çoğunluğun sosyal demokrat liderliği altında bulunan Avrupa işçilerine, burjuvazinin yatıştırılma politikası uygulanması ve burjuvazi ile uzlaşılmasıydı. Dimitrov’a göre sosyal demokrat partiler ve komünist olmayan diğer işçi örgütleri içinde burjuvazi ile sıkı sıkıya birleşmiş bulunan "sağ unsurlar" birleşik cephenin kurulmasını önlemek için ellerinden geleni yapmaktaydılar. (Agy, s:118-119.) Bununla birlikte Dimitrov’un, faşizmin iktidara gelişinde komünist partiler içindeki sol çizginin etkisine de dikkat çektiği görülmektedir. Dimitrov’a göre faşizmin yükseliş döneminde yapılacak seçimin burjuva iktidarı ile işçi sınıfı iktidarı arasında değil, burjuva devlet ile faşist devlet arasındaydı. Dimitrov,  İspanya’da 1934 yılında burjuvazi ve aristokrasinin zafer kazanmasında daha önce devrimcilerin iktidara gelmesi sürecinde yapılan bazı hataların etkili olduğunu belirtmekteydi. Bunlar komünistler ve anarşistler de dahil olmak üzere, her siyasal görüş etrafında birleşen işçi sınıfı örgütleri arasında faşizme karşı verilecek kavga için ilişkiler kurulmaması, işçi sınıfında birleşik bir sendika örgütünün oluşturulmaması, köylüleri devrimden yana çekmek için toprak ağalarının, kilisenin ve manastırların topraklarına el konulmasının önerilmemesi, Katalonya ve Basques halklarının ulusal bağımsızlıkları, Fas'ın kurtuluşu için savaşmak istenmemesi idi. (Agy s: 147) Dimitrov’a göre işçi sınıfı safları içinde birlik olmayışı, proletarya ile ulusun öteki kesimlerinin ortak eyleme giremeyişi, faşizmin iktidar yolunu hazırlamaktaydı. (Agy, 290)

Dimitrov’un birleşik cephe siyaseti

Dimitrov, Avrupa’da bazı komünist partilerinin daha önce benimsediği yaklaşımdan farklı olarak sosyal demokrasiyi burjuva ideolojisi yerine, burjuvaziye taviz verme ideolojisi ve uygulaması olarak değerlendirmiş ve faşizme karşı savaşırken bütün sosyal demokrat partilerle ve örgütlerle birlikte yürümeye hazır olduklarını belirtmiştir. Dimitrov, bu birlikte yürüme durumunu sosyal demokrasiye dolayısıyla bu ideolojinin saflarına sızmasına karşı verecekleri savaşla da birleştirdiklerini belirtmiştir. (Agy, s:209) Dimitrov’a göre birleşik cephe taktikleri, sosyal demokrat işçileri komünist politikanın doğruluğuna inandırmak ve reformcu politikanın yanlış olduğunu göstermek için kullanılan bir yöntemdi. (Agy, s: 212) 


Georgy Dimitrov

Dimitrov’un faşizme karşı oluşturulması çağrısını yaptığı birleşik halk cephesi siyaseti 1930’lu yıllarda Troçki tarafından işçi sınıfının iktidarsızlığa mahkum edilmesi olarak değerlendirilmiştir. Troçki tek çıkış yolunun burjuvazinin devrilmesi olduğunu belirtmekteydi. (3) Troçki birleşik cephe siyaseti ile ilgili çekincelerini özellikle Çin’de Komünist Partisi ile Koumintang arasındaki işbirliği siyaseti üzerinden ortaya koymuştur. Çin üzerine yazdığı bir yazıda Troçki, Stalin’in önderliğinde Komintern tarafından savunulan Çin’deki milliyetçiler ile komünistler arasındaki işbirliği siyasetini eleştirmekteydi. Troçki, Bolşevik yolun burjuvaziyle koşulsuz bir örgütsel ve politik sınır çizmekten, devrimin ilk adımlarıyla birlikte burjuvaziyi insafsızca teşhir etmekten, burjuvaziyle birleşik cephe konusundaki tüm küçük-burjuva yanılsamaları yerle bir etmekten, kitlelerin önderliği için burjuvaziyle yorulmak bilmez bir mücadele yürütmekten, burjuvaziye boş umutlar besleyen ya da onu idealize eden tüm unsurları acımaksızın komünist partisinden uzaklaştırmaktan oluştuğunu belirtmekteydi. Troçki'ye göre bundan böyle mücadele yalnızca emperyalizmle ittifak yapan önceki militaristlere karşı değil aynı zamanda kökten yanlış olan politikanın bir sonucu olarak askeri aygıtı ve ordunun hatırı sayılır bir kesimini ele geçiren “ulusal” burjuvaziye karşı da yürütülmeliydi. (4)


Lev Troçki

Troçki’nin birleşik cephe siyasetine ilişkin değerlendirmesi

Troçki, Almanya’da faşizmin iktidara gelmesi sürecinde ise işçilerin faşizm karşıtı mücadele için birleştirilmesine yönelik adımların atılamamasını eleştirmekteydi. Bu yönüyle Troçki’nin, bir yandan Komintern’in ve Almanya Komünist Partisi’ni işçileri faşizme karşı birleştirememiş olmakla eleştirirken, diğer taraftan da Komintern’in uzlaşmacı halk cephesi politikalarıyla işçi sınıfını iktidarsızlığa mahkum etmekte olduğu ve yolu faşizme açtığını belirtmesi dikkat çekicidir. Bu noktada Troçki’nin tek ülkede sosyalizm tartışması kapsamındaki görüşlerini hatırlamakta fayda olsa gerekir. Troçki’nin tek ülkede sosyalizm tartışması sürecinde Almanya başta olmak üzere erken kapitalistleşmiş ülkelerde işçi sınıfının iktidara gelmesine yönelik politikanın belirleyici olduğunu savunduğu bilinmektedir. Troçki’nin bir taraftan ileri kapitalist ülkelerde işçi sınıfının bir bölümünün sosyal demokrat partiler ve sendikalara aracılığı ile  kendi burjuvazileriyle uzlaşma siyaseti izlemesini kınarken, diğer taraftan bu ülkelerde Komintern tarafından işçilerin faşizme karşı birleştirilememiş olmasını eleştiri konusu yapması dikkat çekicidir. Troçki’nin tek ülkede sosyalizm tartışması içindeki konumu dikkate alınacak olursa, Komintern’in Almanya’da işçilerin faşizme karşı mücadelede bir araya getirememesine yönelik eleştirisinin tutarlı olmadığı belirtilebilir. 

Komintern’in birleşik cephe politikası

Komintern’in faşizme karşı birleşik cephe siyasetini şekillendiren önemli siyasi figürlerden olan Dimitrov’un da konuyla ilgili bazı çelişkili değerlendirmeleri olduğu görülmektedir. Dimitrov 1938 yılında yaptığı değerlendirmede proleter sınıf kavgasının ulusal biçimleri ve ülkede işçi hareketleri ile, proletarya enternasyonalizmi arasında çelişki söz konusu olmadığını belirtmekteydi. Buna göre faşizm saldırısına karşı mücadelesinde, işçi sınıfının, ulusunun çıkarlarından ayrı çıkarları yoktu ve olamazdı. (1, s: 332) Dimitrov’a göre proletaryanın uluslararası çıkarları ancak bu şekilde başarıyla korunabilirdi. Bu açıdan Dimitrov, proletaryanın kendi ülkesindeki sömürücülere ve zorbalara karşı verdiği sınıf kavgasının çıkarlarının, ulusun özgür ve mutlu yarınlara yönelme çıkarlarıyla çelişkiye düşmediğini belirtmekteydi. Buna göre sosyalist devrim ulusun kurtuluşunu ve daha yüksek düzeylere ulaşmasını belirlemekte, işçi sınıfı ulusun geleceği için savaşmaktaydı; çünkü kendi sınıf örgütlerini kurmakta ve durumunu pekiştirmekteydi. Dimitrov, halkın kültürünü yok olmaktan koruyacak ve onu en yüksek gerçek ulusal kültür durumuna getirecek olan unsurun sadece proletarya devrimi olabileceğini belirmekteydi. Ona göre proletarya tarafından en yüksek kültür haline getirilecek olan kültürün biçimde ulusal, kapsamda ise sosyalistti ve bu, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinde gerçekleştirilmekteydi. 


Dimitrov’un proletaryanın çıkarlarıyla ulusun çıkarları ilişkisi ile ilgili yaptığı farklı tarihli bir değerlendirmede ise başka bir yorum yaptığı görülmektedir. Konuyla ilgili 1948 yılında yaptığı bir değerlendirmesinde Dimitrov, Avrupa’da faşizmin yenilgiye uğratılması sonrasında kurulacak halk demokrasisi sisteminin enternasyonalizmden yana olduğunu ve milliyetçilikle bağdaşmadığını belirtmekteydi. Dimitrov’a göre milliyetçilik halk demokrasisi ile bağdaşamazdı, çünkü milliyetçilik sermayenin, kapitalist gericiliğin bir silahıydı. Dimitrov’a göre ne kisve altında olursa olsun, milliyetçiliğin komünizmin düşmanı olduğuna inandıklarını, bu nedenle, milliyetçilikle mücadele etmenin komünistlerin temel ödevi olduğunu söylemekteydi. (Agy, s: 414) Dimitrov'un bir taraftan milliyetçilikle komünizmin yan yana gelemeyeceğini belirtirken, diğer taraftan ulusun özgür ve mutlu geleceği için mücadeleden söz etmesi birleşik cephe siyasetine ilişkin tutarlı bir politikanın tanımlanamayışına işaret etmektedir. 2. Dünya Savaşı öncesi dönemin güncel bir konusu olan birleşik cephe siyaseti ile ilgili olarak tutarlı politik görüş ortaya konulamaması durumu Dimitrov ve Troçki ile sınırlı değildir. Dönemin bir diğer önemli siyasi figürü olan Josef Stalin’in de birleşik cephe siyasetine ilişkin değerlendirmelerinde bazı çelişkili yönleri olduğu görülmektedir. 

Stalin’e göre birleşik cephe siyaseti

Stalin SBKP MK ve MKK ortak pelnumunda 1 Ağustos 1927’de yaptığı konuşmada sömürge ve bağımlı ülkelerde devrimci hareketin sorunlarına yaklaşımda Komintern’in ve genel komünist partilerinin çıkış noktasının emperyalist ülkelerdeki, başka halkları ezen ülkelerdeki devrimle, sömürge ve bağımlı ülkelerdeki, başka ülkelerin emperyalist boyunduruğu altındaki ülkelerdeki devrim arasında sıkı bir ayrım yapmak olduğunu belirtmekteydi. Stalin’e göre emperyalist ülkelerde burjuvazi başka halkları ezer, orada burjuvazi devrimin her aşamasında karşı devrimcidir, orada kurtuluş mücadelesinin bir unsuru olarak milli unsur yoktur. Sömürge ve bağımlı ülkelerde ise devrim bambaşka birşeydir -burada başka devletlerin emperyalizmi tarafından boyunduruk altında tutulmak, devrimin faktörlerinden biridir, burada bu boyunduruğu milli burjuvazi de hisseder -zaten başka türlü de olamaz-, burada milli burjuvazi belirli aşamada ve belirli bir süre için ülkesindeki devrimci hareketi emperyalizme karşı destekleyebilir, burada kurtuluş mücadelesinin bir unsuru olarak milli unsur, devrimin bir faktörüdür. (5


Josef Stalin

Bu konuşmasından da anlaşılacağı üzere Stalin’in işçi sınıfının milli burjuvazi ile blok oluşturması konusundaki görüşü Troçki’nin yaklaşımından farklıydı. Stalin’e göre sömürge ülkelerde devrimin belirli bir aşamasında burjuvazi ile geçici bloklar ve anlaşmalar sadece mümkün değil bilakis doğrudan zorunluydu. (Agy, s:20) Ancak Stalin yarı sömürge ve bağımlı ülkelerde burjuvazi ile oluşturulacak blokların kalıcı olmaması gerektiğini belirtmekteydi. Yukarıda aktarılan konuşmasında Stalin parti içi muhalefetin yaklaşımı ile ilgili şunları söylemişti: "Muhalefet, besbelli, sömürge ülkelerde milli burjuvaziyle kurulan blokların uzun ömürlü olacağını sanıyor. Fakat ancak Leninizmle zerre kadar ilgisi kalmayan insanlar böyle düşünebilir." (Agy, s:27


Stalin’in 1928 yılında SBKP MK Plenumunda Komintern programı üzerine yaptığı konuşmada ise daha farklı bir görüş ortaya koyduğu görülmektedir. Bu konuşmasında Stalin iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesinden sonra proleter devrimin orta ve küçük burjuvazinin mülküzleştirilmesi yoluna gideceği ve kendisini yapay olarak yaratılmış milyonlarca işsize iş bulma ve geçimini sağlama gibi muazzam bir yükün altına sokmak zorunda olduğundan hareket etme anlamına geldiğini ve bu varsayımın saçma olduğunu belirtmiştir. (6) Bu görüş Stalin’in 1927 yılında ortaya koyduğu yarı sömürge ve bağımlı ülkelerde orta burjuvazi ile kurulacak blokların uzun süreli olamayacağı şeklindeki görüşünden farklıdır. Dahası Stalin'in 1928 yılındaki söz konusu değerlendirmesinde Yeni Ekonomi Politikası'nın Rusya’daki devrimin özgül koşullarında ortaya çıkan istisnai bir durum olmadığını belirttiği ve bu politikanın proletarya iktidarı döneminde şu veya bu ölçüde her kapitalist ülke için mutlak kaçınılmaz olduğunu söylediği görülmektedir. Pazar için üretimin devam ettiği ve üretilen ürünlerin değiş tokuşunu sağlayacak dağıtım mekanizmasının  işçi sınıfı iktidarı için henüz söz konusu edilmediği Yeni Ekonomi Politikasının, Stalin tarafından kapitalizmden sosyalizme geçiş için kural olarak ortaya konulmuş olması, orta burjuvazi ile oluşturulacak işbirliği siyasetinin geçici olmayacağının düşünüldüğü şeklinde değerlendirilebilir. 

Mao Zedung düşüncesi öncesi dönemde birleşik cephe siyasetine ilişkin genel Marksist yaklaşım, Stalin ile Troçki’nin birbiriyle uyumsuz görüşlerinin eklektik birleşimi olmanın ötesine geçemedi


2. Dünya Savaşı öncesinde Marksist siyasetin birleşik cepheye siyasetine ilişkin yaklaşımının tutarlı Marksist politika özelliği taşımadığı görülmektedir. Birleşik cephe siyasetine ilişkin tutarlı politikanın oluşturulamamış olması faşizme karşı mücadelede Komintern’in kendisini etkili bir organizasyon olarak ortaya koyamasına neden olmuştur. Söz konusu eksiklik 2. Dünya Savaşı’nın ortasında, 1943 yılında faşizme karşı mücadelede komünist partilerinin uluslararası birlikteliğine dayalı stratejinin terk edilmesine ve 3. Enternasyonal’in kendisini fesh etmesine yol açmıştır. Mao Zedung düşüncesi öncesi dönemde birleşik cephe siyasetine ilişkin genel Marksist yaklaşım, Stalin ile Troçki’nin birbiriyle uyumsuz görüşlerinin eklektik birleşimi olarak kalmış ve tutarlı Marksist politika önermesi kimliğini sergileyememiştir. Birleşik cephe siyasetinin Marksizmin tutarlı politik önermesi olarak ortaya çıkışı ancak konunun Çin Komünist Partisi ve Mao Zedung tarafından ele alınması sonrasında olanaklı olabilmiştir. 

Birleşik cephe siyasetine Mao Zedung’un katkısı 

Komünist partilerinin birleşik cephe siyaseti ile ara sınıflara öncülük ederek iktidar mücadelesi verilmesi düşüncesi tutarlı politika stratejisi olarak ilk kez Çin Devrimi pratiği üzerinden Mao Zedung tarafından ele alınmıştır. Mao Zedung, Dimitrov’un yukarıda aktarılan bir görüşüne benzer şekilde proletarya ve diğer emekçi halkın ancak milli kurtuluşu sağlayarak kendi kurtuluşuna kavuşabileceği görüşündeydi. (7) 1937 yılında toplanan Çin Komünist Partisi Milli Kongresi’nde sunduğu Japonya’ya karşı direnme döneminde Çin Komünist Partisi’nin görevleri başlıklı raporunda  Mao Zedung, Çin Komünist Partisi tarafından oluşturulması planlanan Japonya’ya karşı birleşik cepheye burjuvazi ve anavatanın savunulmasını kabul eden herkesi kapsaması gerektiğini belirtmiştir. (8) Mao Zedung bu konuşmasında Japonya’ya karşı milli cephenin oluşturulabilmesi ve ülke içindeki silahlı iç çatışmaya son verilmesi için Komünist Partisi’nin, toprak ağalarını elindeki toprağa zorla el konulması siyasetini terk etmeye hazır olduğunu belirtmiştir.  Mao Zedung burjuvazinin tekrar işçi sınıfı ile işbirliği yapması ve Japonya’ya karşı birleşik cepheye katılması için 1937’den önceki dönemde savunulan işçi ve köylülerin demokratik cumhuriyeti sloganından farklı olarak toprak sorunun çözümünün ertelenmesini ve bu sorunun yeni demokratik cumhuriyetin inşası sırasında yasal yoldan ve diğer uygun yollardan çözülmesi gerektiğini belirtmekteydi.


Mao Zedung

Mao Zedung'un 1937 yılındaki konuşmasında ortaya koyduğu düşüncenin özgünlüğü Çin ve Japonya arasındaki milli çelişmenin gelişmesinin, sınıflar arası ve siyasi gruplar arasındaki iç çelişmeleri göreli siyasi önemleri bakımından ikincil ve bağımlı hale getirmiş olması oluşturmuştur. Çünkü Mao Zedung’a göre düşmana karşı ortak direniş amacıyla, milli birleşik cepheyi kurmak için bazı iç çelişmeleri doğru şekilde çözmek gerekliydi. İç çelişmelerin çözümü için doğru ilke çözümün Japonya’ya karşı milli cephenin güçlenmesine ve gelişmesine hizmet etmesiydi. Mao Zedung’a göre demokratik devrim aşamasında sınıflar, partiler ve siyasi gruplar arası çelişme ve mücadelelerin önüne geçilmesi mümkün olmasa da birliğe ve Japonya’ya karşı direnişe zararlı olan (iç savaş, siyasi partiler arasındaki düşmanca çatışmalar, yerel ayrılıkçılık, bir yandan siyasi, feodal ve iktisadi baskı öte yandan direniş için zararlı olan isyan ve aşırı iktisadi talep vb.) mücadelelere son vermek ve birliğe ve Japonya’ya karşı direnişe yararlı olan mücadelelere devam etmek (eleştiri özgürlüğü ve siyasi partilerin bağımsızlığı, halkın siyasi ve iktisadi koşullarının düzeltilmesi için verilen mücadeleler vb.) hem mümkün, hem de zorunluydu. (8) 

Birleşik cephe siyasetinden yeni demokratik devlete

Mao Zedung’un birleşik cephe siyasetine ilişkin görüşlerinin emperyalizmin yenilgiye uğratılması ile sınırlı olmadığı, Japonya’ya karşı verilen bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşmasından sonra kurulacak yeni iktidarın bileşiminde de birleşik cephe siyasetinin ilkelerinin geçerli olacağını belirtilmiş olması önemlidir. 1945 yılında Çin Komünist Partisi’nin Yedinci Milli Kongresi’nde sunduğu siyasi durum raporunda Mao Zedung, o günkü koşullarda acil ihtiyacın Çin halkının kendisini Japon saldırganların pençelerinden kurtarabilmesi için geçici bir demokratik koalisyon hükümetinin kurulması olduğunu belirtmişti. Mao Zedung bu koalisyonun amacını bütün siyasal partilerin, grupların ve partili olmayan insanların temsilcilerini birleştirmek ve demokratik reformların yapılması, ülkede Japonya’ya karşı bütün güçlerin Japon saldırganların yenilmesi için savaşmak üzere seferber edilmesi, birleştirilmesi ve böylelikle Çin halkının kendisini Japon saldırganların pençesinden kurtarabilmesi için savaşmak üzere seferber edilmesi, birleştirilmesi olarak belirtmiştir. Mao Zedung’a göre ortak düşmanı yenilgiye uğratmak için, Japon saldırganlarına ve onların aşağılık uşaklarına karşı çıkan herkesle birleşilmeliydi. (9). Ona göre Çin Komünist Partisi’nin Japonya’ya karşı Milli Birleşik Cephe siyaseti her zaman açık ve kesin olmuş, Japonya’ya karşı sürdürülen kurtuluş savaşı boyunca sınanmıştı. 


Mao Zedung Japon saldırganları tam bir yenilgiye uğratıldıktan sonra, Yeni Demokrasi adını verdikleri bir devlet sisteminin, yani işçi sınıfı önderliğinde halkın ezici çoğunluğuna dayanan bir birleşik cephe demokratik ittifakının kurulmasını önerdiklerini belirtmiştir. Mao Zedung savunduğu Yeni Demokrasi siyasetinde dış baskının ve iç feodal ve faşist baskının yıkılmasından sonra eski tip demokrasinin değil, bütün demokratik sınıfların birleşik cephesi olan bir siyasal sistemin kurulmasını öngörmekteydi.  Mao Zedung’a göre Çin’de büyük toprak ağalarının ve büyük burjuvazinin diktatörlüğü altında feodal, faşist, halk düşmanı bir devlet sistemi olamazdı, çünkü Guomindang kliğinin 1927’den sonraki dönemde kurduğu sistemin artık iflas ettiği kanıtlanmıştı. Kurulacak yeni siyasal sistem işçi sınıfının önderliğine dayalı olabilirdi. Çin’de milli burjuvazinin ekonomik ve siyasal yönden zayıflığını ortaya koymuş olması ve Çin Komünist Partisi’nin önderliğinde köylü kitlelerin, şehir küçük burjuvazisinin, aydınların ve demokratik güçlerin önderliğini üstlenen proletaryanın ortaya çıkmış olması saf milli bir burjuva devleti eski tip demokratik diktatörlüğün kurulmasını olanaksız hale getirmekteydi. (10) 


Yeni ekonomi politikası

Mao Zedung’a göre Çin’in demokratik devrimi tamamlanabilmesi için belli toplumsal güçlere dayanmak zorundaydı. İşçi sınıfı, köylülük, aydınlar ve burjuvazinin ilerici kesimi; yani devrimin temel gücü işçiler ve köylüler, devrime önderlik eden sınıf da işçiler olmak üzere, devrimci işçiler, köylüler, askerler, öğrenciler ve işadamları. (11) Mao Zedung prolateryanın önderliği altındaki yeni demokratik cumhuriyette devlet teşebbüslerinin sosyalist bir niteliğe sahip olacağını ve bütün milli ekonominin önder gücünü meydana getireceğini; fakat bu cumhuriyetin kapitalist özel mülkiyete genel olarak el koymayacağını ve halkın geçim şartlarına hükmetmeyen kapitalist üretimin gelişmesine engel olmayacağını belirtmekteydi. Mao Zedung, bunun gerekçesini Çin ekonomisinin hala çok geri olması olarak açıklamaktaydı. (12) Mao Zedung’un bu yaklaşımının, Stalin’in 1928 yılında SBKP MK Plenumunda Komintern programı üzerine yaptığı konuşmada belirtmiş olduğu, işçi sınıfının iktidara geldiği ülkelerde orta burjuvaziyi mülksüzleştirmeye girişmenin saçma olacağı ve sosyalizme geçiş aşaması için Yeni Ekonomi Politikası’nın kural olduğu yönündeki değerlendirmesiyle bütünüyle uyumlu olduğu görülmektedir. 

Kaynaklar:

  1. Georgi Dimitrov. Faşizm ve sarı sendikalara karşı mücadele tedbirleri. Faşizme karşı birleşik cephe. Ekim Yayınları. Yedinci baskı, 1989, s: 57 - 66. 

  2. Aktaran: Berker Bank. (Klasik) faşizm üzerine Marksist tartışmalar. YDÜ Sosyal Bilimler Dergisi, C. IX, No. 2, (Ekim 2016)

  3. Troçki. Kapitalizmin can çekişmesi ve Dördüncü Enternasyonal’in görevleri, Kardelen yayınları, s: 14.

  4. Lev Troçki. Çin devrimi ve yoldaş Stalin’in tezleri. https://marksist.net/kitaplik/onlineKitap/CU/12.htm

  5. J.V. Stalin. Eserler. Cilt:10, İnter yayınları, 1992, s: 10.

  6. J.V. Stalin. Eserler. Cilt:11, İnter yayınları, 1992, s:130

  7. Mao Zedung. Çin Komünist Partisi’nin milli savaştaki rolü, Cilt:2, Eriş yayınları, 2005.

  8. Mao Zedung. Japonya’ya karşı direnme döneminde Çin Komünist Partisi’nin görevleri başlıklı rapor.  Seçme eserler, Cilt:1, Kaynak yayınları, s:358-377.

  9. Mao Zedung.Japon işgali altındaki bölgelerdeki görevler. Seçme Eserler Cilt: 3. Kaynak yayınları, 2012, s: 323.

  10. Mao Zedung. Koalisyon hükümeti üzerine (24. Nisan 1925). Seçme Eserler Cilt: 3. Kaynak yayınları, 2012, s: 259 - 332. 

  11. Mao Zedung. 4 Mayıs Hareketi, Cilt:2, Eriş yayınları, 2005.

  12. Mao Zedung. Yeni demokrasi üzerine. Seçme eserler, Cilt:2, Eriş yayınları, 2005.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder