Bir düşünceye karşı çıkmanın en etkili yolu onu olduğundan daha fazla savunmaktır. İşçi sınıfının siyasal örgütleri içinde aşırı taleplerin sözcülüğünü yapan sol bakış açısı ya da sol komünizmin de işçi sınıfının siyasal mücadelesinin sekteye uğramasına neden olabilmektedir.
Lenin, Bolşevizmin daha 1903'te ortaya çıkar çıkmaz, yarı-anarşist (ya da anarşizmle flört etmesi mümkün) küçük-burjuva ihtilâlciliğine karşı amansız savaş yürütme geleneğini benimsediğini belirtmişti. Lenin’e göre Bolşevizm bütün partiler içinde küçük-burjuva ihtilâlci eğilimleri en çok temsil eden devrimci sosyalistler partisine karşı mücadele yürütmüştü. Yürütülen bu mücadelenin başlıklarından ilkini yarı-anarşistlerin "herhangi bir siyasi eyleme girişmeden önce sınıf güçlerini ve bu güçler arasındaki ilişkiyi hesaba katmanın gereğini anlamamakta direnmesi (belki de daha doğrusu anlayamaması)" oluşturmuştu. Sol komünizmin ayırt edici özelliklerinden birini işçi sınıfının yönetime geldiği ülkelerde burjuvazinin hızla mülksüzleştirilmesi talebi oluşturmuştu. 20 .yüzyılın ikinci yarısından sonra dünya devriminin ağırlık merkezinin giderek doğuya kayması komünist partileri içindeki bu tutumun etkisinin önemini arttırmıştır.
İşçi sınıfının yönetimi altında burjuvazinin zaman kaybetmeksizin mülksüzleştirilmesi gerektiğini öne süren politikalara ilişkin tartışmalar 20.yüzyıl'ın başlarında Rusya'da gündeme geldi
İşçi sınıfının yönetimi altında burjuvazinin zaman kaybetmeksizin mülksüzleştirilmesi gerektiğini öne süren ve doğrudan sosyalizme geçişi amaçlayan politikalara ilişkin tartışmalar ilk olarak 20.yüzyıl'ın başlarında Rusya'da gündeme gelmişti. 1905 yılının mayıs ayında Rus sosyal demokratların konferansı sonrasında Lenin'in temsilciliğini yaptığı grupla, Yeni Iskra grubu arasında bu konuda benzeri bir tartışmanın yaşandığı bilinmektedir. Lenin'e göre söz konusu konferansta Yeni Iskra grubunun etkisiyle demokratik devrimi ilerletmenin gerekliliği konusunda çok güzel sözcükler içeren, ama gerçekte onu gerileten ve monarşist burjuvazinin demokratik sloganlarının ötesine geçemeyen bir karar kabul edilmişti. Lenin, bu konuda Marksizm'in, "meta üretimine dayanan ve uygarlaşmış kapitalist ülkelerle ticari ilişkiler içerisine giren bir toplumun, gelişmesinin belli bir aşamasında, kaçınılmaz olarak, kapitalizm yolunu tutmak zorunda olduğunu" öğrettiğini belirtmiştir. Tarihin akışı içerisinde, bu iki devrimin tek tek özgün unsurlarının iç içe geçmiş olduklarını belirten Lenin'e göre "Ücretli emeğin özel mülkiyete karşı savaşımı, otokrasi koşullarında da vardır; serflikte bile vardır. Ama bu, hiç de bizi gelişmenin belli başlı aşamaları arasındaki mantıksal ve tarihsel ayrımı yapmaktan alıkoyamaz." (1) Lenin'e göre "Rusya'nın -1905 yılında- ulaşmış olduğu ekonomik gelişme (nesnel koşullar) ve geniş proletarya yığınlarının ulaşmış oldukları bilinç ve örgütlenme düzeyi (nesnel koşullarla kopmaz bağları olan öznel koşullar) işçi sınıfının hemen ve tamamen kurtuluşunu olanaksızlaştırmaktaydı. Rusya'da 1905 devrimi sırasında kurulan geçici hükümetin sosyal demokratların asgari programını uygulama görevi yerine azami programın uygulanması hedefini koymaya çalışanları, Lenin şu sözlerle hedef almıştı: "Marksizm, örneğin Rusya'nın kapitalist gelişmeyi atlayacağı, kapitalizmden kaçınacağı, ya da, bu aynı kapitalizm temeli üzerinde ve onun çerçevesi içerisinde, sınıf savaşımından farklı bir yolla ondan kaçınacağı yolundaki narodnik ve anarşist söz kalabalıklarıyla bağını kesin bir biçimde koparmıştı." (agy, s:43)
Ekim Devrimi öncesinde sol komünizme yaklaşım
İşçi sınıfının yönetici sınıf rolünü üstleneceği demokratik devlet mekanizmasının ve buna yönelik demokratik devrimin kategorik olarak gerekli olup, olmadığı konusu Ekim devriminin hemen öncesinde Bolşevik Partisi içinde yeniden tartışılmıştı. Lenin 1917 yılında yürütülen tartışmalarda konuyla ilgili olarak 1905 yılında İki Taktik broşüründe belirttiği görüşlerini hatırlatmış ve kendisinin demokratik devrime bakış açısının taktiksel olmadığına dikkat çekmişti. Bu dönemde kendisine yönelik olarak devrimi hemen sosyalist devrime dönüştürmeyi hesaplamakla itham eden Kamenev'e Lenin şöyle yanıt vermişti: "Bu doğru değil. Devrimimizi derhal sosyalist devrime dönüştürmeyi hesaplamamakla kalmıyorum, düpedüz buna karşı uyarıyorum. 8. tezde açık açık açıklıyorum...Dolaysız görevimiz sosyalizmin yürürlüğe konması değil...." (2) Lenin 1917'nin mayıs ayında hazırladığı Nisan Konferansında politik durum üzerine raporda ise şöyle demekteydi: "İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyetleri, iktidarı devralmak zorundadır, ama alışılmış bir burjuva cumhuriyet yaratmak ya da doğrudan sosyalizme geçmek için değil. Bu imkansızdır. O halde ne için? Bu geçiş için atılabilecek ve atılması gereken ilk somut adımları atmak için iktidarı almak zorundadır." (3) İşçi sınıfının asgari programı ile azami programı arasında ya da demokratik devrimle sosyalist devrim arasında kategorik farklılık olmadığı ve bu nedenle işçi sınıfının iktidara gelmesiyle birlikte zaman kaybetmeksizin burjuvaziyi mülksüzleştirmesi gerektiği şeklindeki görüşler Ekim Devrimi öncesinde Bolşevik Partisi içinde onaylanmamıştır.
İşçi sınıfının iktidara gelmesiyle birlikte zaman kaybetmeksizin burjuvaziyi mülksüzleştirmesi gerektiği şeklindeki görüşler Ekim Devrimi öncesinde Bolşevik Partisi içinde onaylanmamıştır
Lenin'e göre Rusya proletaryası tüm köylülükle birlikte burjuva demokratik devrimi tamamladıktan sonra, kırı ayrıştırma, proleterleri ve yarı proleterleri kendi yanına çekme ve onları kulaklar ve kır burjuvazisi de dahil burjuvaziye karşı mücadelede birleştirme başarısını göstermesinin ardından, kesin olarak sosyalist devrime geçmiş bulunmaktaydı. Başkentlerdeki proleter devrimden bir yıl sonra, proleter devrim kırın en ücra köşelerine kadar taşınmış, Sovyet iktidarı ve Bolşevizm kesin olarak pekiştirilmiş ve ülke içinde ona karşı hiçbir gücün olmadığı kanıtlanmıştı. Lenin’nin bu aşamada büyük sanayi merkezlerinin Bolşevik proletaryasının zengin köylülere karşı yoksul köylüleri kendi etrafında birleştirmeyi bilemeseydi, Rusya'nın sosyalist devrim için henüz olgunlaşmamış olduğunun kanıtlanmış olacağını belirtmiştir. Öylesi bir durumda Lenin'e göre köylülük ayrışmaksızın bütün olarak kalır, yani kulakların, zenginlerin, burjuvazinin ekonomik, politik, düşünsel önderliği altında kalır, ve o zaman Rusya'da devrim burjuva-demokratik sınırları aşmamış olurdu. (4) Lenin, devrimin sosyalist devrim aşamasına geçmesinde nesnel koşulların belirleyici olduğunu belirtmiştir. Proletaryanın devrimi sosyalist devrimi başlatma aşamasına kadar götürmesine koşulların elvermemesi ise Lenin’e göre proletaryanın iktidarı almamasının gerekliliği anlamına gelmeyecekti. Sosyalist devrimi başlatacak koşullar oluşmamış olsaydı bile Rusya'da proletarya iktidarı alarak burjuva demokratik devrimi gerçekten sonuna kadar götürmüş ve proleter dünya devriminin yakınlaşması için ciddi çaba göstermiş olacak ve sosyalist devrim yolunda Komün'den sonra ikinci adımı atmış olacaktı. (Agy, s: 209)
Ekim devrimi sonrasında sol komünizme yaklaşım
Lenin kapitalizmden sosyalizme geçiş aşamasındaki uygulamalara ilişkin tartışmayı Ekim Devrimi sonrasında da sürdürmüştür. Ekim Devrimi'nden bir kaç ay sonra III. Tüm Rusya Sovyetler Kongresi'ne sunduğu raporda Lenin, sosyalizmle kapitalizm arasında proletaryanın uzun, az çok zorlu bir geçiş döneminin yattığını ve bu dönemin biçiminin, birçok bakımdan, küçük ya da büyük özel mülkiyetin mi, küçük ya da büyük işletmenin mi egemen olduğuna bağlı olacağı açık gerçeğini görmeyen tek sosyalistin olmadığını belirtmiştir. (5)
Lenin’e göre demokratik devrimin burjuvazinin öncülüğünde, sosyalist devrimin ise işçi sınıfı öncülüğünde gerçekleşebileceği görüşü geçerli değildi
Ekim Devrimi ile Rusya'da burjuva devriminin sınırları ötesine geçilip, geçilemeyeceği konusuna, Lenin'in sol komünistlerin yanı sıra Kautsky’den de farklı yaklaştığı bilinmektedir. Kautsky ile Lenin arasındaki görüş ayrılıklarından birini proletarya diktatörlüğü kavramına atfedilen önem oluşturmaktaydı. Kaustky proletarya diktatörlüğünün Marks tarafından 1875 yılında bir mektupta bir kez kullanılan önemsiz bir sözün bolşevikler tarafından kullanılması olarak değerlendirmiş ve bunun demokrasinin önemsenmemesi anlamına geldiğini savunmuştu. 2. Enternasyonal’in en önemli otoritesi durumunda olan Kautsky, Ekim Devriminin burjuva karakterinde olduğunu savunmaktaydı. Lenin ise bu konuda köylülüğün bütünü ile birlikte yürüdükleri sürece devrimin burjuva devrimi olduğu konusunda kafalarının tamamen açık olduğunu ve 1905'ten beri bundan sayısız kez söz ettiklerini, tarihsel sürecin bu zorunlu aşamasını (Burjuva demokratik devrim aşaması) hiçbir zaman atlamaya veya kararnamelerle ortadan kaldırmaya çalışmadıklarını belirtmekteydi. (4, s:204) Ancak Lenin’e göre demokratik devrimin burjuvazinin öncülüğünde, sosyalist devrimin ise işçi sınıfı öncülüğünde gerçekleşebileceği görüşü geçerli değildi. Lenin, önceki dönemden farklı olarak emperyalizm çağında demokratik devrimle sosyalist devrimin birbiriyle bağıntılı süreçler olarak ele alınması gerektiğini belirtmiştir. Lenin’e göre "Burjuva-demokratik devrimle sosyalist devrim arasında tam da Bolşevikler sıkı bir ayrım yapmışlardı. Birincisini sonuna kadar götürerek ikincisine geçiş için kapıyı açmışlardı. Biricik devrimci ve biricik Marksist politika buydu." (4, s:217)
Mao Zedung’un yaklaşımı
Sol komünizmin ya da komünist partisi içindeki sol bakış açısının kapsamına ilişkin değerlendirmeye Mao Zedung tarafından da önem verilmiştir. Mao Zedung 1940 yılında yazdığı Siyaset Üzerine başlıklı yazısında aşırı sol bakış açısının parti içinde karışıklık yarattığını ve bunun hala Parti içindeki esas tehlike olduğunu belirtmekteydi. Mao Zedung bu yazısında Toprak Devrimi’nin son döneminde uygulanan birçok aşırı sol siyasetin, Çin Devrimi’nin yarı sömürge bir ülkedeki uzun süreli bir burjuva demokratik devrim olduğunu ve uzun süreli bir devrim olduğunu kavrayamanın bir ifadesi olan sol sapmanın sadece 1940’lardaki Direnme Savaşı açısından değil geçmişte uygulandığı dönemde de yanlış olduğunu belirtmiştir. (6)
Gerek Lenin, gerekse de Mao Zedung sol komünizmin ya da komünist partileri içindeki sol bakış açısının nesnel dayanakları üzerinde de durmuşlardır. Lenin’in sol komünizmi toplumdaki sınıfsal yapının özellikleriyle ilişkilendirdiği görülmektedir. Lenin’e göre 20. yüzyılın başlarında bir köylü ülkesi durumundaki Rusya’da da sosyalizmi savunan kesimler içinde zaman zaman küçük burjuva görüşlerin etkisi görülebilmekteydi. Buna göre kapitalist düzende sürekli bir sömürü ve baskıya ve çoğu kez yaşam koşullarının kötüleşmesine ve yıkıma uğrayan bir toplumsal tip olarak küçük mülkiyet sahibi ve küçük üretici, aşırı bir devrimciliğe kolayca geçmekte ama tutarlı, örgütlü, disiplinli ve sağlam bir tutum benimseyememektedir. Benzer şekilde Mao Zedung da sol komünizmin sınıfsal temeline işaret etmekteydi. Mao Zedung’a göre dogmatizm, küçük burjuva aşırılığı ile lekelenmiş bir proleter düşünce okulunu temsil etmektedir.(7) Mao Zedung, marksistler olarak somut koşullara göre hareket etmeleri gerektiğini belirtmiş; Marksizm’deki sol ve sağ sapmaları doğum olayı örneği üzerinden bir şeyin zamanının gelip, gelmemesi örneği üzerinden açıklamıştır. Mao Zedung’un kullandığı doğum örneğine göre anne karnındaki bebeğin doktorlar tarafından yedinci ayda müdahale edilerek doğurtulmaya çalışılması sol sapma iken, dokuzuncu aydan sonra bebek dışarı çıkmayı istemesine rağmen doğumun engellenmesi sağ sapma olarak görülebilirdi. (8)
Marksist yazında sol komünizm akımı ile ilgili bir diğer önemli tartışma başlığını bu akımın parti içinde bölünme nedeni olarak ele alınıp, alınmamasına ilişkindir. Lenin’in sol komünist ve yarı-anarşist görüşlerin Bolşevik partisi içinde bölünmeye yol açıp, açmaması konusuyla ilgili olarak farklı dönemlerde farklı değerlendirmeler yapmıştır. Bu açıdan Ekim Devrimi sonrası Almanya ile barış anlaşması yapılması sürecinde yeni bir savaşı olanaksız kılan koşullar nedeniyle ağır ödünler verilmesini öngören Brest-Litovsk antlaşması ile ilgili tutum sol komünizme ilişkin değerlendirme açısından önemlidir. Bu anlaşmanın imzalanması Buharin'in sözcülüğünü yaptığı sol komünistlerin yoğun muhalefeti ile karşılaşmıştı. Bu dönemde Lenin, Brest-Litovsk antlaşması sırasında sol komünist görüşlerin Bolşevik partisinde bölünme nedeni olarak ele alınmaması gerektiğini söylemişti.1918 yılında Rusya Komünist Partisi'nin VII. Kongresi'nde Lenin, sol komünistlerle aralarındaki görüş ayrılığının çözümünün, fraksiyonel parti bölünmeleriyle sağlanamayacağını ve yaşam deneyimi içinde sorunun çözüme kavuşacağını söylemekteydi. (9)
Lenin’in 1918 yılında Buharin ve Radek gibi Bolşevik parti içinde etkili olmuş ve merkez komitesinde yer almış siyasal figürlerin sol komünizmin en göze çarpan temsilcileri olarak değerlendirmiş olması dikkate değerdir. (10) Bu durum komünist partileri içinde küçük burjuva akımların etkisinin kaçınılmaz olarak kabul edilmesi ile ilişkili olabilir. Bu yaklaşım küçük burjuva fikirleri dile getirenlerin komünist partilerinden doğrudan ihraç edilmesi yerine, öncelikli olarak eleştiri, öz eleştiri mekanizması aracılığı ile bu görüşlerin düzeltilmesinin amaçlanmasını gündeme getirmiştir. Komünist partisi içinde sol ve sağ görüşlerin temsilcilerinin varlığına hoşgörü ile yaklaşılması Çin Devriminin önderi Mao Zedung tarafından da benimsenen bir yaklaşım olmuştur. Parti içi eleştiri, özeleştiri mekanizması aracılığı ile yanlış görüşlerin düzeltilmesi yaklaşımı sonraki dönemde Mao Zedung tarafından hastayı kurtarmak için hastalığı tedavi etmek olarak tanımlanmıştı.
Gerek Lenin, gerekse de Mao Zedung’un küçük burjuva ideolojisi olarak sol komünizm ile reformizmin birbiriyle ilişkili akımlar olduğunu belirtmekteydiler
Ancak komünist partileri içinde sol komünist akıma karşı tutum geliştirirken her zaman ılımlı davranıldığını düşünmek yanıltıcı olur. 1920 yılında özellikle Avrupa'daki sol parti ve gruplara yönelik olarak yaptığı sol komünizm eleştirisinde Lenin'in farklı bir üslubu benimsemiş olduğu görülmektedir. 1920 yılında Komünist Enternasyonal'in (Üçüncü Enternasyonal) 2. Kongresi'nden hemen önce kaleme aldığı "Sol Komünizm, bir çocukluk hastalığı isimli" broşüründe Lenin, Kautsky'ciler, Longuetciler, bağımsızlar vb. gibi merkezcilerle yaşanan bölünmeye benzer şekilde 3. Enternasyonal'e üye partilerle sol komünistler arasında da bir bölünmenin olasılık dahilinde olduğunu belirterek "Varsın olsun: Her halükarda, partinin ideolojik, teorik ve devrimci gelişimi ve olgunlaşmasını, proletarya dikatatörlüğüne giden yolu döşeyen uyumlu ve gerçekten örgütlü pratik faaliyetini engelleyen kafa karışıklığındansa bölünme daha iyidir" demekteydi. (agy, s: 118) Lenin’in bu yaklaşımı sol komünist fikirlere yönelik hoşgörülü tutumu bir noktadan sonra olanaklı görmemesi ile ilişkili olduğu düşünülebilir. Benzer şekilde J. Stalin de 1905-1906 yıllarında Rus anarşistleri ile ilgili yazdığı bir yazısında "anarşistlerin, Marksizmin gerçek düşmanları" olduğunu belirtmiştir. (11)
Sol komünizm ile reformizm ilişkisi
Marksist düşünce ve eylem adamlarının sol komünizme karşı tutumlarının bir diğer özelliği onun reformizmle benzerliklerine yapılan vurgu oluşturmuştur. Gerek Lenin, gerekse de Mao Zedung’un küçük burjuva ideolojisi olarak sol komünizm ile reformizmin birbiriyle ilişkili akımlar olduğunu belirtmekteydiler. Lenin’e göre birbirinden farklı akımlar gibi görünen anarşizm ile reformizm ortak toplumsal dayanaklara sahipti. Anarşizm çoğu kez işçi sınıfı hareketinin oportünist günahları için bir çeşit cezaydı ve bu iki ucube (oportünizm ve anarşizm) birbirini tamamlamaktaydı. (10, s: 23-28.) 1917'den önce Bolşevik partinin sol kanat önderleri arasında yer alan Buharin'in 1920'li yılların sonlarında ise sağ kanat görüşlerin temsilciliğini yapması bu açıdan dikkat çekicidir.
Lenin’e göre birbirinden farklı akımlar gibi görünen anarşizm ile reformizm ortak toplumsal dayanaklara sahipti
Lenin tarafından belirtilen anarşizm ile reformizmin ortak toplumsal dayanaklarına sahip olması ve iki akım arasında geçişlerin olabileceği görüşü daha sonraki dönemde SBKP içindeki ideolojik tartışmaların seyriyle desteklenmiş görünmektedir. Roger Keeran ve Thomas Kenny, Buharin, Hruşçov ve Garbaçov'un yaklaşımları arasında bir süreklilik olduğu görüşünü ortaya koymuşlardır. Keeran ve Kenny'a göre 1914-1919 yılları arasında Lenin'le Buharin arasında ulusal sorun üzerinden ciddi bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştı. Buharin Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ulusal kurtuluş savaşlarının gelişmesini öngörememiş, milliyetçilik eğilimlerinin Marksist olamayacaklarını savunmuş ve sınıf dışı olarak tanımlamıştı. Buna karşılık Lenin, sömürge olan ya da olmayan bölgelerde milliyetçiliğin devrimci bir potansiyel taşıdığını ve sosyalist devrimcilerin ulusların kendi kaderi için içtenlikle savaşmaları durumunda, ezilen uluslarda çoğunlukla köylülerden oluşan milliyetçilerin, güçlerini proletarya devrimi ile birleştireceklerini savunmaktaydı. Buharin hakkında biyografik bir kitap yazan Stephen F. Cohen'a göre Buharin'in anti-emperyalist milliyetçiliği devrimci bir güç olarak görmeyi başaramaması, emperyalizme ilişkin özgün yaklaşımındaki en dikkat çekici kusurdu. (12) Buharin'in politik görüşleriyle Hruşçov'un görüşleri arasında var olduğu söylenen ideolojik süreklilik, anarşizm ile reformizmin benzer toplumsal kesimlere dayanması ile ilgili görünmektedir. Sovyetler Birliği'nde Buharin ile arasında ideolojik süreklilik olduğu belirtilen Hruşçov'un sözcülüğünü yapmış olduğu, üretici güçlerdeki gelişmeye bağlı olarak kısa dönemde komünizme erişilebileceği görüşü, oportünizm ve anarşizm akımlarının benzer toplumsal dayanaklara sahip olmasıyla ilgili olsa gerekir.
Sol komünizm ve reformizme ilişkin bilimsel değerlendirme günümüzde de önemini korumaktadır. Toplumsal koşulların emekçi sınıflar ve kapitalizmin geri ülkelerindeki geniş toplum kesimleri için giderek kötüleştiği günümüz koşullarında, işçi sınıfının siyasal bir aktör olarak yeniden tarih sahnesine çıkabilmesi bir ölçüde buna bağlıdır. İşçi sınıfının yönetici sınıf olarak iktidara gelmesi sürecinde burjuvazinin hızla mülksüzleştirilmesi gerektiğini savunan sol komünist bakış açısı ile burjuvazinin mülksüzleştirilmesi konusunu hiç gündeme getirmeksizin sosyalizme ulaşmayı hedefleyen sağ bakış açısı da günümüzde muhalif sol siyasal akımlar içinde etkili olmaktadır. İşçi sınıfının bağımsız siyasal aktör olarak tarih sahnesinde yer alabilmesi için bu iki akımla Marksizm arasındaki çizginin açıkça ortaya konulması gerekmektedir.
Kaynaklar:
1. Lenin. İki Taktik, Eriş yayınları, 2003, s:80
2. Lenin. Taslak üzerine mektuplar. Seçme eserler, Cilt:6, İnter yayınları, 1995, s:54
3. Lenin. Nisan konferansında politik durum üzerine rapor. Seçme eserler, Cilt:6, İnter yayınları, 1995, s:99.
4. Lenin. Proleter devrim ve dönek Kautsky. Seçme Eserler, cilt:7, İnter yayınları, 1996, s: 208.
5. Lenin. III. Tüm Rusya Sovyetler Kongresi'ne rapor. Seçme Esereler, Cilt 7, İnter yayınları, 1996, s:279-286.
6. Mao Zedung. Siyaset üzerine. Seçme Eserler Cilt 2. Eriş yayınları, 2005.
7. Mao Zedung. Durum değişmeye başlıyor. Seçme Eserler Cilt V. Kaynak yayınları, 1993.
8. Mao Zedung. Partimizin bazı tarihi tecrübeleri. Seçme Eserler Cilt V. Kaynak yayınları, 1993.
9. Lenin. RKP(B) VII. Parti Kongresi'nde Savaş ve Barış üzerine rapor. Seçme Eserler Cilt:7. İnter yayınları, 1996, s:319-326.
10. Lenin. Sol komünizm bir çocukluk hastalığı. Sol yayınları, 5.baskı, 1978 s: 23-28.
11. Stalin. Anarşizm mi, Sosyalizm mi? Evrensel yayınları, s:9-12.
12. Keeran R, Kenny T. İhanete uğrayan sosyalizm. Yazılama yayınları, ikinci baskı, 2014, s: 41.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder