Sayfalar

18 Ocak 2024 Perşembe

Bolşeviklerin ulusal soruna yaklaşımından günümüz açısından bazı çıkarsamalar

RSDİP (Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi) 1898'de tüm Rusya'yı kapsayan bir parti olarak, yani Rusya'daki bütün ulusal topluluklar proletaryasının partisi olarak kurulmuştu. 1903'te parti kurultayı, Bund'u, Yahudi proletaryanın tek temsilcisi olarak tanımayı kabul etmeyince, Bund RSDİP’ten ayrıldı. 1906'nın ve 1907 yıllarında Yahudi proleterlerin büyük bir bölümü, birçok yerel örgütte, ortak sosyal demokratik çalışmaya katkıda bulunmayı sürdürmüş, bunun üzerine Bund da yeniden partiye girmişti. Stokholm kurultayı (1906) bölgesel özerklikten yana olan Polonya ve Letonya sosyal demokratlarını partiye getirmişti. 





Ezilen çeşitli halkların işçi sınıflarının yabancılaşması


Lenin, 1903 yılında Iskra gazetesinde çıkan bir yazısında Rusya’da otokrasinin tarihinin, onun tarafından ezilen çeşitli halkların işçi sınıflarının korkunç bir yabancılaşmasını miras bıraktığını belirtmekteydi. Bu yabancılaşma, Lenin’e göre otokrasiye karşı mücadelede en büyük kötülüktü, en büyük engeldi.  Lenin, ayrı partilere ya da federatif bir partiye dair ilkelerin bu alçaklığın takdis edilmesi anlamına geldiğini ve Rusya’daki değişik uluslardan bolşeviklerin buna izin vermemeleri gerektiğini belirtmekteydi. Lenin farklı uluslardan emekçilerin federatif tarzdaki sendikal ya da siyasal örgütlenmesinin ezilen halkların karşı karşıya kaldığı yabancılaşmanın çözümü olamayacağını, sadece sorunun üstünün örtülmesi anlamına geleceği görüşündeydi.(1) 


Lenin’e göre işçi örgütlerindeki federatif birlik, ezilen halkların karşı karşıya kaldığı yabancılaşmanın görünürdeki basit ancak özü itibariyle yanlış bir çözümüydü 


Lenin’e göre birliğin gerekliliğini daha da kavradıkça, tam birlik olmadan otokrasiye karşı ortak saldırının olanaksızlığına daha da kanaat getirdikçe, var olan politik koşullar altında merkeziyetçi bir mücadele örgütünün gerekliliği daha da güçlü bir şekilde ortaya çıktıkça, sosyal demokratlar olarak sorunun “basit”, fakat sadece görünürdeki bir çözümüyle, özü itibariyle ise temelden yanlış bir çözümüyle yetinmeye o kadar az meyilli olacaklardı. Konuyla ilgili olarak Lenin’in ezilen halkların karşı karşıya kaldığı yabancılaşmanın görünürdeki basit ancak özü itibariyle yanlış çözümü olarak nitelediği işçi örgütlerindeki federatif yönetim yaklaşımı için sorunu örten incir yaprağı benzetmesini yapması dikkat çekicidir. Lenin’e göre yabancılaşmanın zararlılığı tanınmazsa, proletarya partisinin kampında bu yabancılaşmaya ne pahasına olursa olsun ve radikal bir biçimde son verme isteği olmazsa, o zaman federasyon incir yaprağına da gerek yoktu. O zaman Lenin’e göre taraflardan birinin aslında hiç çözmek istemediği bir sorunu çözmeye çalışmanın faydası olmazdı, o zaman, otokrasi tarafından ezilen tüm milliyetlerin proleterlerini bu otokrasiye ve gittikçe daha sıkı biçimde birleşen uluslararası burjuvaziye karşı mücadelenin başarısı için merkeziyetçiliğin gerekli olduğuna ikna etme işini canlı deneyimlerin ve gerçek hareketin vereceği derslere bırakmak en iyisi olurdu. (1) 




İşçi örgütlerinde federatif yönetim anlayışı


İşçi örgütlerinde federatif yönetim anlayışının yanlış olduğunu belirten Lenin’e göre Rusya'daki tüm iktisadi ve siyasal koşullar, sosyal-demokrasinin bütün ulusal toplulukların işçilerini koşulsuz olarak herhangi bir ayrım yapmaksızın bütün proleter örgütlerinde (siyasal örgütler, işçi birlikleri, kooperatifler, eğitim örgütleri, vb.) birleşmesini gerektirmekteydi. Ona göre Parti, federatif bir yapıda olmamalı, ulusal sosyal-demokratik gruplar kurmamalıydı. Ayrıca Parti belli bir bölgede her türlü ulusal topluluğun proleterlerini birleştirmeli, propaganda ve uyarma çalışmalarını, yerel proletaryanın kullandığı tüm dillerde yürütmeli; tüm ulusal-topluluklar işçilerinin her türlü ulusal ayrıcalığa karşı ortak savaşımını ileri götürmeli, yerel ve bölgesel parti örgütlerinin özerkliğini tanımalıydı. Bu yönüyle Lenin’in farklı ulusal topluluklara ait işçilerin tek bir parti ya da parti örgütü içinde örgütlenmesi gerektiğini savunduğu ve işçi sınıfı örgütleri arasında ulusal topluluklara dayalı farklılaşma ile farklılaşan örgüt yapılarını bir araya getirmeye yönelik federatif birlik fikrine açık şekilde karşı çıktığı görülmektedir. (2)


Lenin’in sendikal ve siyasal işçi örgütlerinde federatif yönetim yapısını yanlış olduğu  şeklindeki  görüşüi RSDİP’in 1908 yılında düzenlenen Stockholm Kurultayı tarafından da onaylanmıştı. Stokholm Kurultayı’nda, tartışmaya açılan federasyon ilkesini kabul edilmemiş, her bölgede, bütün ulusal topluluklar sosyal demokratlarının birleşmesi istenmişti. RSDİP’in 1908 Aralık ayında düzenlenen konferansında da, bütün ulusal toplulukların işçilerinin bir federasyondansa bir ilke üzerinde birliğine ilişkin özel bir karar kabul edildi. Bu süreçte Bund grubunun konuya yaklaşımı ise Bolşeviklerden farklıydı. Bund grubu Yahudi işçilerin kendileri tarafından temsil edilmesi gerektiğini savunmaktaydı ve RSDİP’in bütün ulusal topluluklar sosyal demokratlarının birliğine yönelik parti kararına katılmamıştı. Bu açıdan Bund ile Çek ayrılıkçılar arasında bir uzlaşma söz konusuydu. Lenin’in tasfiyeciler olarak tanımladığı grup ile Bund grubu, Ağustos (1912) konferansında kültürde ulusal özerklik yaklaşımının parti programında örtülü olarak yer almasını sağlamaya çalıştılar. Lenin Bund grubu ve tasfiyeciler grubu tarafından gündeme getirilen kültürde ulusal özerklik yaklaşımına ısrarla karşı çıkacaktı. 

KESK ve diğer emek örgütleri


İşçi örgütlerinde farklı uluslardan gelen işçilerin temsilcileri arasında federatif birlik anlayışına Lenin tarafından açık ve ısrarlı şekilde karşı çıkılmış olmasına rağmen günümüzde işçi sınıfının sendikal ve siyasal örgütlenmesi konumundaki bazı yapıların federatif birlik özelliğini gösteriyor olmaları ilginçtir. Federatif yönetim anlayışına sahip emekçi örgütlerinden birini ülkemizdeki kamu emekçilerinin muhalif siyasal eğilimli sendikal örgütü olan KESK’e (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) bağlı sendikalar oluşturmaktadır. Farklı ulusal topluluklardan emekçilerin temsilcisi iddiasını sürdüren politik grupların KESK’e bağlı sendikaların yönetici kurullarının seçilmesi sürecinde yürüttükleri müzakerelerin  ardından her gruba ayrılacak kontenjanların kararlaştırılmakta olduğu sır değildir. Bu özelliği yönüyle KESK’e bağlı sendikaların yönetici kurullarının farklı ulusal topluluklardan emekçilerin temsilciliği iddiasını taşıyan politik grupların federatif birliği niteliği taşıdığı görülmektedir. Bu durum KESK için olduğu kadar onunla aynı çizgideki diğer emek örgütleri olan TTB ve TMMOB için de belli ölçülerde geçerlidir. 


KESK özelinde sendikal örgütlenmedeki kabul gören bir anlayış olarak farklı uluslardan emekçilerin federatif birliği mekanizmasının bir benzerinin, siyaset alanındaki politik gruplar tarafından uygulandığı görülmektedir. HDP/DEM Parti öbeğinde bir araya gelen sosyalist partiler ittifakının, farklı ulusal toplulukların işçi sınıfı partilerinin bir ara geldiği federatif siyasal örgüt niteliğini taşıdığı söylenebilir. Kendisini işçi sınıfının bir partisi olmakla sınırlamayan ve Kürt halkının daha geniş kesimlerini temsil etme rolünü üstlenen ve bu yönüyle farklı kesimlerle işbirliği arayışı içinde olması olağan karşılanabilecek olan HDP/DEM Partisi açısından, bu durum çok fazla önem arz etmeyebilir. Ancak işçi sınıfı politikasını oluşturma rolünü üstlenmesi beklenen sosyalist partilerin, Lenin’in farklı ulusal toplulukların oluşturduğu federatif örgüt yapısına ilişkin çekincelerine kayıtsız kalmaları olağan olmasa gerekir. Bu yönüyle farklı ulusal topluluklara ait emekçilerin federatif siyasi birliği olarak HDP/DEM Partisi çevresindeki sosyalist partiler öbeğinin, sağlıklı bir siyasi örgütlenme yapısı olduğu konusu tartışmalıdır.   

HDP/DEM Parti’nin merkezinde bir araya gelen sosyalist partiler ittifakı


20. Yüzyıl’da Komintern tarafından cephe siyasetinin savunulduğu koşulların ve dönemlerin bulunduğu dikkate alınacak olursa, günümüzde HDP/DEM Parti öbeğindeki sosyalist partiler ittifakının, saf işçi örgütlenmesi olmaktan ziyade cephe siyasetinin ifadesi olabileceği belirtilebilir. Bu yönüyle HDP/DEM Parti’nin merkezinde bir araya gelen sosyalist partiler ittifakının, işçi sınıfının farklı ulusal topluluklarının federatif bir özelliği taşımadığı, çünkü HDP/DEM Parti şahsında işçi sınıfı dışındaki politik grupları da içerdiği düşünülebilir. Komintern'in 1935 yılında yapılan Kongresi’nde yaklaşan faşizm tehlikesine karşı komünist partileri tarafından bir halk cephesinin kurulmasının uygun bulunduğu dikkate alındığında HDP/DEM Parti merkezinde bir araya gelen sosyalist partiler ittifakının da, sosyalist partiler açısından benzer bir yaklaşımla cephe siyasetine karşılık gelebileceği varsayılabilir. Ancak Marksizm ana akım temsilcileri tarafından cephe siyasetinin faşizm tehlikesi gibi özel koşullar için önerilmiş olması bir yana, geçmişte bu siyasetin işçi sınıfının yanı sıra küçük burjuvazi ve burjuvazinin bazı kesimlerini de faşizm tehlikesine karşı bir araya getirmeyi amaçlamış olduğunu göz ardı etmemek gerekir. HDP/DEM Parti’nin merkezinde bir araya gelen sosyalist partiler ittifakı, eğer sosyalist partiler açısından cephe siyasetine karşılık gelmekteyse, bu ittifak içinde bazı özel amaçlar için bir araya getirilmeye çalışılan farklı uluslardan küçük burjuva ve burjuva unsurların kimler tarafından temsil edildiği sorusu akla gelmektedir. HDP/DEM Parti, bu cephe siyaseti içinde Kürt kökenli işçi ve emekçilerin yanı sıra Kürt küçük burjuvazisi ve burjuvazisinin de temsilcisi olma rolünü üstlenme hedefini pekala sahiplenebilir. Ancak Türk kökenli küçük burjuvazi ve burjuvazinin bazı kesimlerinin böylesi bir cephe siyaseti içindeki temsilcisinin kim olduğu düşünülecektir? Eğer HDP/DEM Parti’nin merkezinde bir araya gelen sosyalist partiler ittifakı, işçi sınıfı dışındaki değişik sınıfların belli amaçlar için bir araya geldiği cephe siyasetinin bir ifadesiyse, Kürt kökenli küçük burjuvazi ile burjuvazinin bu ittifakta temsil edilmesi HDP/DEM Parti tarafından sağlanabiliyorken, Türk kökenli küçük burjuvazi ve burjuvazinin bazı kesimlerinin bu ittifakta temsil edilip, edilmemesi konusundaki belirsizliğe nasıl açıklama getirilebilir?  


Gerek siyasal örgütlenme açısından, gerekse de sendikal örgütlenme açısından farklı ulusal topluluklarının federatif birliği anlayışı Lenin ve Bolşevikler tarafından doğru bulunmamaktaydı


Sonuç olarak HDP/DEM Parti merkezinde bir araya gelen sosyalist partiler ittifakı, eğer cephe siyasetinin ifadesi olma iddiasını taşımıyorsa, farklı uluslardan emekçilerin bir araya geldiği federatif siyasal örgütlenme niteliği taşımaktadır ki, bu yaklaşımın geçerliliği Lenin ve Bolşevik Partisi tarafından açık şekilde reddedilmişti. Benzer şekilde KESK’e bağlı sendikaların da farklı uluslardan emekçilerin bir araya geldiği federatif sendikal birlik niteliği gösterdiği görülmektedir ki bu yaklaşım da Lenin ve Bolşevik Partisi tarafından açık şekilde reddedilmişti. Gerek siyasal örgütlenme açısından, gerekse de sendikal örgütlenme açısından farklı ulusal topluluklarının federatif birliği anlayışının Lenin ve Bolşevikler tarafından doğru bulunmadığı konusunu, bu örgütlenmelerin içinde rol sahibi sosyalist siyasal partiler açısından kayda değer bulunmaması düşündürücüdür. Hem emekçilerin bağımsız siyasetini oluşturma iddiasını taşıyacaksınız, hem de bolşevikler tarafından tartışmasız şekilde karşı çıkılmış olan farklı uluslardan emekçilerin federatif siyasal ve sendikal birliği anlayışıyla yol almaya devam edeceksiniz. Gerek sosyalist partilerin, gerekse de KESK ve benzer çizgideki diğer emek örgütlerinin, kitlelerden tecrit olma durumunu bir türlü aşamamasını, bir de bu açıdan incelemekte fayda var. 

Kaynaklar:


  1. Lenin, Programımızda Ulusal Sorun. Lenin. (Iskra No: 44, 15 Temmuz 1903. Eserler, Cilt 6, s. 452-461.)  İçinde: Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ve talebi üzerine, Erdoğan Ahmet, https://independent.academia.edu/ErdoganAhmet1, s: 142-152.

  2. Ulusal Sorun Üzerine Tezler. Lenin. (Collected Works, vol. 19, s. 243-251.) İçinde: Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ve talebi üzerine, Erdoğan Ahmet, https://independent.academia.edu/ErdoganAhmet1, s:88-107. [Not: 1913 Haziranında yazıldı. İlk kez 1925'te Lenin Miscellany III'te yayınlandı]












 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder